Allah'ın Varlığını Kanıtlamaya Çalışan Ünlü Bilim Adamları!

İşte bilimadamlarının o çalışmaları


  Allah'ın varlığı bir dine mensup olan veya mensup olmasa bile bir yaradanın varlığına inananlar için tartışılır bir şey değil. Fakat ya inanmayanlar için? "Ya varsa" sorusunun herkesin kafasını meşgul ettiği bu soru aslında çağlar boyunca dünyanın en zeki insanlarının da zihnini meşgul etti.


  Bilim ile din arasında bir çelişki olup olmadığı tartışması süredursun tarih boyunca birçok bilimadamının da zaman zaman Allah'ın varlığını kanıtlamak için uzman oldukları alanlarda çeşitli teoriler veya deneyimlerini bilim dünyasında paylaştıkları ve tartışmalara boyut kazandırdıkları biliniyor. İşte tarih boyunca bilim insanlarının zaman zaman iddia zaman zaman ise bilimsel kanıt niyetiyle ortaya koyduğu o çabalar.

YERİN 14.4 KİLOMETRE ALTINDA CEHENNEM ÇIĞLIKLARI
1989 yılında Dr. Azzacove isimli bir bilim adamının yönetiminde bir grup Rus bilim insanı, Sibirya’da yeri bilinmeyen bir bölgede yerin yaklaşık 14 bin 400 metre dibine kadar ulaşan bir sondaj gerçekleştirdi. Aslında amaç yeraltı tabakalarındaki kırılmaların sesini ve bu bölgedeki ısı seviyelerini kaydetmekti.

Fakat iddialarına göre bilim insanları hiç beklemedikleri bir şeyle karşılaştı. İlkinde çok zayıf frekansta insan sesleri duydular fakat böyle bir şeyin imkansız olduğu düşüncesinden hareketle gelen seslerin cihazdan gelen sesler olabileceği kanısına vardılar. Fakat daha sonra daha yüksek frekanstaki sesleri algılayabilecek cihazı yerleştirdiklerinde yerin dibinden milyonlarca insanın çığlık seslerini duyduklarını iddia ettiler. Çoğu bilim adamı işini bıraktı.

Bu deneyim, 1990 yılında ilk defa bir Finlandiya gazetesi olan Ammennusatia’da yayımlandı ve bilim dünyasını ayağa kaldıran ve yıllarca sürecek tartışmaları beraberinde getiren bir süreç başladı. Aslında bilim insanlarının bu deneyim sırasında keşfettiği bir şey daha vardı: Yerin o bölgesinde yüksek ısı ölçümleme yeteneğine sahip cihazlar daha derinlerde ısının 2000 Fahrenayt’a kadar yükseldiğini gösteriyordu. Bu beklenen sıcaklığın çok üzerindeydi.

Fakat ilerleyen yıllarda Cehennem Çığlıkları adı altında elden ele dolaşan ve internette de bulunan bu çığlıkların basit bir masaüstü üretim olduğu yönünde birçok iddia da ortaya atıldı. Geride ise geziyi yöneten Dr. Azacove’un şu sözleri kaldı: "Bir komünist olarak ne Cennet ne de İncil`e inanırım. Ancak şimdi bir bilimadamı olarak Cehennem’in varlığına inanıyorum. Bizi şok eden sesleri gerçekten duyduk. Hepimiz ne duyduğumuzun farkındayız. Çığlıklar kesinlikle Cehennem’in kapıları ardından geliyordu"

KOMADAYKEN CENNET’E GİTTİM
Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi nöroloğu Eben Alexander, bir hafta boyunca kaldığı komada cennete gittiğini ileri sürdü. Dr. Eben Alexander 2008'de geçirdiği bakteriyel menenjit sonrası komaya girdi.
Beyin yiyen enfeksiyon sonrası hayatta kalma şansı çok düşük olduğu belirtilen Dr. Alexander, bir hafta boyunca bilinçsiz olarak hastanede kaldı. Ancak yedinci gün kendine gelebilen bilim adamı, yaşadıklarını Proof of Heaven (Cennetin Kanıtı) adlı kitapta topladı. Bu kitap The New York Times’ın en çok satanlar (Best seller) listesinde tam 35 hafta kaldı.

MİLYONLARCA KELEBEK GÖRDÜM
Newsweek dergisine kapak olan kitapta Dr. Alexander "Bu sırada serbest bilincim evrenin daha önce hayal bile edemeyeceğim başka boyutlarına geçti" diye yazdı. Artık başka bir boyutun olduğuna inandığını anlatan Dr. Alexander, "Büyük, yumuşak, pembe ve beyaz bulutlar üzerinde şeffaf pamuk parçalarıyla ışık huzmeleri vardı" diye konuştu.

Yolculuk boyunca bir kelebek kanadında derin mavi gözlü bir kadının kendisine eşlik ettiğini ve etraflarında milyonlarca kelebek gördüğünü söyleyen bilim adamı, "Hiçbir kelime kullanmadan bana 'Burada sonsuza kadar sevilirsin. Korkulacak ve yanlış yapacak hiçbir şey yok' dedi" ifadelerini kullandı. Bilim adamı, yaşadıklarının hayal değil evlilik günü kadar gerçek olduğunu da öne sürdü.

EULER’DEN DİDEROT’YU AŞAN SONSUZLUK FORMÜLÜ: BAYIM, TANRI VARDIR Fransız filozofu Denis Diderot (1713-1784), Kraliçe Katerina tarafından Rusya'ya çağırılır. Diderot, dine karşı düşüncelerini her fırsatta dile getiren bir filozoftur

Söylemleriyle Rus çariçesi Katerina`yı kızdıran Diderot`a bir ders vermek isteyen Katerina, babası bir din adamı olan ve kilisede yetişen Euler`den bu konuda yardım ister. Euler, matematiksel bir yoldan Tanrı`nın var olduğunu kanıtlayabileceğini eğer isterse bunun kanıtını Diderot`a sunabileceğini söylemesi üzerine, Katerina bu haberi Diderot`a iletir.

Diderot matematikçilerin Tanrı'nın varlığını cebirsel yolla gösterdiklerini duymuştu ve öğrenmeyi istiyordu, bu yüzden Çariçe Katerina'nin saraya davetini memnuniyetle kabul eder. Euler ve Diderot, büyük bir kalabalık önünde karşılaştılar. "...Euler, Diderot'ya doğru ilerledi, ciddi ve ikna edici bir üslupla Bayım, şeklindedir, o halde Tanrı vardır.

Yanıt veriniz. Bu söz üzerine matematik konusunda dehası pek fazla olmayan Diderot biran sessizleşir. Sessizliğini, etraftakilerin kahkahayla karşılaması üzerine, Katerina'dan Fransa'ya dönmek üzere izin isteyerek toplantıdan ayrılır. "

GÖDEL’İN TEOREMİ
Dünyanın Einstein’la birlikte en zeki insanlarından biri olarak gösterilen matematifkçi ve felsefeci Kurt Gödel’in teoremi, bugün halen dini çevreler tarafından Allah’ın varlığının bir kanıtı olarak gösteriliyor.
Kurt Gödel, hesaplanamaz problemlerin olduğunu, yani ne doğruluğu ne de yanlışlığını ortaya koyamayacağımız problemlerin olabileceğini göstermiştir (1931). Aritmetik için hangi biçimsel sistem (simge dizilerinden oluşan ve anlamları olmayan matem

Biçimsel sistemde, verilen bir matematiksel önerme ile ilgili simgeler dizisinin, bir kanıt oluşturup oluşturmadığına karar vermek işleminin hesaplanabilir olmasını gerektirir. Matematiksel doğruluk salt formalizmin çok ötesindedir. Buna göre algoritmik yöntemin kendisinden beklenen fonksiyonu neden yaptığını tam anlamıyla anlamak sezgi gerektirmeliydi.

Oysa, sezgiler algoritmik değildir, sistemleştirilemezler ve hesaplanamazlar. Algoritmik işlem dışında kalırlar ve anlama yalnız algoritmik işlemlerle başarılamayacak bir matematik işlemini gerektirir. Gödel teoremi olmadan da bunu anlamak olasıdır. Bir biçimsel sistem inşa edilmeye kalkışıldığında, hangi aksiyom veya kuralları seçeceğimize nasıl karar veririz? Burada sezgicilik devreye girer.

DNA’DA ALLAH’I GÖRDÜM
Tanrının var olduğuna dair rasyonel bir temel var ve bilimsel gelişmeler insanı Tanrı'ya daha da yaklaştırıyor. Laboratuvarda çalışırken Tanrı'yı hissettim. Kesinlikle bizden daha büyük bir güç var ve ben ona inanıyorum. DNA'nın şifresini çözmek beni Tanrı'ya biraz daha yakınlaştırdı.
Yukarıdaki sözler, DNA şifresini, çalışma arkadaşı Craig Venter'le birlikte çözen bilim adamı Dr. Collins'e aittir. Önceden ateist olan ama artık Tanrı'ya inanan Dr. Francis Collins, bilimle Allah'ın varlığı arasındaki ilişkiyi anlatan bir kitap yazdı.

"Tanrı'nın Dili" adlı kitabıyla ilgili İngiliz The Times gazetesine verdiği söyleşide; Artık mucizelere ve meleklere inandığını, insan genini çözmenin de kendisine Tanrı'nın eserini görme fırsatı verdiğini söyleyen 56 yaşındaki Amerikalı bilim adamı Collins "Önemli bir buluş yaptığınızda o bilimsel coşku anını yaşarsınız, çünkü onu araştırmış ve keşfetmişsinizdir.

Keşfettiğim şey öyle bir şeydi ki, bu bilgiye daha önce hiçbir insan sahip olamamıştı. Fakat Tanrı onu her zaman biliyordu." dedi.

ÖLÜMDEN DÖNENLERİN SAĞKEN YAŞANMAMIŞ ANILARI!
Liège Üniversitesi’nden araştırmacılar, yakın ölüm deneyimi yaşayan insanların, yaşadığı tecrübelerin gerçekliğini test etti. Araştırmacılar yakın ölüm deneyimi yaşayanların kısa süreli ölüm esnasında, algılarının berrak ve yaşadıklarının gerçek hayatta yaşadıkları kadar gerçek olduğunu keşfetti. Şaşırtıcı sonuçlar PLOS One jurnalinde yayınlandı.
Parlak bir ışık görmek , bir tünele doğru ilerlemek ve vücudun dışına çıkma hissi ‘ Yakın Ölüm Deneyimi ‘(Near-Death Experiences –NDE) olarak bilinen inanılmaz bir deneyimin sonuçları olarak biliniyor. Peki bunlar beynimizin bize bir oyunu mu? Psikolojik bir savunma mekanizması mı? Halisünasyon mu ? Bu konuda medyada ve pek çok yerde çeşitli teoriler ortaya atılsa da halen tam olarak aydınlatılmamış bir konuydu. Bilimsel bakış açısıyla bakıldığında kaotik koşullarda gerçekleşen bu olayları eş zamanlı olarak kaydetmek neredeyse imkansız. Fakat Liège Üniversitesi’ nden araştırmacılar farklı bir yaklaşım izleyerek yakı ölüm tecrübesi üzerinde ilginç bir araştırma yaptı.

Koma Bilimi Grubu (Steven Laureys tarafından yönetilen) ve Liège Üniversitesi Bilişsel Psikoloji Bölümü’nden (Profesör Serge Brédart ve Hedwige Dehon yönetiminde) araştırmacılar birlikte çalışarak yakın ölüm deneyimi yaşayan hastaların hafızalarını inceleme hipotezi yoluna gittiler. Yakın ölüm deneyimi yaşayan hastaların fenomensel karakteristikleri, (örneğin; duyusal, özgönderimsel, duygusal …) eğer hayallerinin bir ürünüyse, bunlar hayal ettikleri anılara benzer olmalıydı. Buna karşılık yakın ölüm tecrübesinin gerçekliğe yakın olması ve gerçek olayların anılarına benzer şekilde olması gerekiyor.

Araştırmacılar farklı nedenlerden dolayı komaya giren ve sonra hayata geri dönen üç grup hastayı inceledi. Sonuçlar ise oldukça şaşırtıcı çıktı. Araştırmada yakın ölüm deneyimi yaşayanların anılarının hayali anılar olmadığı, fenomenin karakteristiklerinin gerçek deneyimlerde yaşananlarla uyuştuğu ve hatta gerçek olayların yarattığı anılarda daha da gerçek bir deneyime neden olduğu anlaşıldı.

Beyin bu tarz bir olayı yaşarken tümüyle kaotik davranıyor. Psikolojik ve farmakolojik mekanizmalar kızışarak, şiddetleniyor veya azalıyor. Önemli çalışmalar ‘Yakın Ölüm Tecrübesi ’ yaşayanların, örneğin ruhun vücut dışına çıkması gibi olayların beynin temporo parietal lobundaki fonksiyon bozukluğu nedeniyle olabileceğini açıklıyorlar.

Yeni araştırmada ise aynı mekanizmanın yeni bir gerçeklik algısı yaratabileceğini ve bunun dış kaynaklı olabileceğini öneriliyor. Bu olayların özellikle şaşırtıcı olduğu , kişisel ve duygusal perspektif açısından, anının olgunluğunun inanılmaz detaylı ve doğruluğa sahip olduğu tespit edildi. Bu araştırmada yakın ölüm deneyimi iki farklı teoriyle açıklandığından oldukça detaylı.

ÜNLÜ FELSEFECİ PASCAL’IN TANRI İDDİASI!
Pascal ‘ın ünlü Tanrı kumarını açıklamak için öncelikle aşağıdaki tanımları verelim.
* T:= Tanrının inanlara vaat ettiği kazanç. Tanım gereği bu kazanç sonsuzdur (T=∞) . Bkz. cennet.
* ˜T:= Tanrının inanmayanlara vereceği ceza. Bu cezanın değerini kolaylık olsun diye -T (˜T=-∞) olarak kabul edelim. Bkz. cehennem.
* D:= Tanrıya inanmayarak elde edilen dünyasal kazanç (Ör: dua etmeyerek kazandığımız zaman). Tanım gereği 0<D<<T olmalı.
* ˜D:= Tanrıya inanarak kayıp edilen dünyasal kazanç. Matematiksel olarak ifadesi: ˜D=-D>>˜T. * ε:= Tanrının var olma olasılığı. Kumarımız için 1>ε>0 olduğunu varsayalım. Burada 1-ε ise tanrının var olmama olasılığı.)

Kumarı basitleştirmek için herhangi bir dini esas almıyorum. Bundan dolayı bütün teistlerin aynı derecede ilahi kazanç alacaklarını ve dünyasal “kayıp” vereceklerini kabul ediyorum. Şimdi kumar oynamaya başlayalım. Bu kumarın toplam dört farklı durumu var:

1. Durum: Tanrı var ve Tanrıya inanıyorum. İlk durumdaki kazancımız K1=T+˜D= T-D≈T=∞ olur. (Cennet)
2. Durum: Tanrı var ve Tanrıya inanmıyorum. Tanrı varsa ve ateist olduğumuzu düşünürsek kazancımız K2=˜T+D=-T+D≈-T=-∞ kazanç olur. Burada K2<0 olduğundan bir pozitif kazanç söz konusu değil; ∞ kayıp bizi bekliyor. (Cehennem)
3. Durum: Tanrı yok ve Tanrıya inanıyorum. Tanrı olmadığını ama yine de ona inanıyorsak kazancımız K3=˜D=-D<0 olduğundan D kadarlık bir zarar var.
4. Durum: Tanrı yok ve Tanrıya inanmıyorum.

Son durumda ise kazancımız K4=D olur. Şimdi yukarıdaki durumlardan elde edilen kazançları sıralayalım:
∞=K1>K4>0>K3>K2=-∞
Görüldüğü bu oyunda sadece iki durum için zararımız var: K2 ve K3. Tanrıya inanıyorsak maksimum zararımız sadece D kadar olur. Ama eğer Tanrıya inanmıyorsak maksimum zararımız -∞ olur. Bu sebeple zararımızı en düşük düzeyde tutmak için tanrıya inanmalıyız!?

Bir de önceki durumlardan elde edilen sonuçları Tanrının var olma olasılığı ile irdelersek: i. Tanrı inancımız varsa toplam kazancımız:
M1 = K1*ε+K3*(1-ε) = ∞*ε-D*(1-ε) = ∞-D*(1-ε) = ∞>0 olur. ii. Tanrı inancımız yoksa kazancımız:
M2 = K2*ε+K4*(1-ε) = -∞*ε+D*(1-ε) = -∞+D*(1-ε) = -∞<0 olur.
Başka bir deyişle, bu şartlar altında ∞ zarardayız! Bu kuramın sonunda Pascal şu unutulmaz sonuca varmıştır: Eğer Allah’a inanıyorsanız ve varsa, her şeyi kazanırsınız. Eğer tanrıya inanmıyorsanız ve varsa her şeyinizi kaybedersiniz.






1 yorum:

Düşünceni Paylaş.Sorgulayalım.