TÜRKİYE’DE GELİR ADALETSİZLİĞİ GİDERİLEMİYOR

Gelir dağılımı, bir ülkede elde edilen toplam gelirin çeşitli grup veya bireyler arasında –ekonominin işleyiş düzenine bağlı olarak- bölüşülmesini ifade eder. Bölüşüm şu veya bu ölçüde âdil veya gayriadil (adaletsiz) olabilir. Eğer belli bir dönem içinde yaratılan gelirin büyük bir kısmı az sayıdaki bireyin payına düşmüşse, gelir “adaletsiz” olarak (eşitsiz, eşit olmayan şekilde) bölüşülmüş demektir. Böyle bir dağılım; küresel ölçekte gelişmiş ülkelerle sanayileşmeleri engellenmiş ülkeler arasında, ülke içinde –örneğin Türkiye’de- ise zengin sınıfla yoksul halk tabakaları arasında karşımıza çıkar. I) Türkiye’de gelir dağılımı öteden beri adaletsizdir, ekonominin hemen hiç değişmeyen yapısal bir özelliğidir bu. Yıllardır gelir dağılımında küçük dalgalanmalar dışında esaslı bir değişme yoktur, iyileşme yoktur. Yıllar önce de gelir dağılımındaki adaletsizlikten şikâyetçiydik, bugün de. Her ne kadar Başbakan Yardımcısı Ali Babacan “gelir dağılımının hızla düzeldiğini” iddia etmiş olsa da. Öte yandan Türkiye uluslararası gelir eşitsizliği sınıflamasında da, alttaki geliri en eşitsiz dağılan ülkeler grubunda yer almaktadır. Genel olarak gerek hanehalkı harcanabilir gelirlerindeki eşitsizlik bakımından, gerekse yoksulluk düzeyi bakımından, OECD ortalamasının da hayli üzerinde bulunuyor. Aşağıda bu değerlendirmelerin dayandığı istatistik verileri sunuyorum. a) Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2011 yılına ilişkin "Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması"nın gelir dağılımı verilerine göre: yüzde 20'lik gruplarda, en yüksek gelire sahip son gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay yüzde 46,7 iken, en düşük gelire sahip ilk gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay sadece yüzde 5,8’dir. Bunun anlamı nedir? Bir benzetme yaparak şöyle yanıtlayabilirim: Her biri 20’şer kişilik iki grup var. Birinci gruba paylaşsınlar diye 47 ekmek veriliyor, ikinci gruba ise sadece 6 ekmek. İkinci grubun ne perişan hallere düşeceğini artık siz hayal edin. b) Gelir dağılımı eşitliğini ölçmek için en çok kullanılan göstergelerden biri Gini katsayısıdır[i]. Gini katsayısının değeri 0 ile 1 arasında değişir. Katsayı değeri 0’a ne kadar yakınsa gelir o kadar adil dağılıyor demektir; 1’e yakınlık ise eşitsiz bir dağılıma işarettir. Teorik olarak, katsayının 0 olduğu bir toplumda herkesin geliri eşittir. Bütün gelirin tek bir kişide toplandığı bir toplulukta ise Gini katsayısı 1 değerini alır. Türkiye’de 2002-2011 döneminde Gini katsayısının aldığı değerler tablo 1’de gözlemlenebiliyor. Buna göre 2002-2005 arasında gelir dağılımında bir düzelme var. Ancak eğilim kalıcı olmamış. İktisatçı M. Eğilmez bu geçici iyileşmeyi, 2001 krizine bağlıyor. Çünkü krizler yüksek gelir gruplarını olumsuz yönde etkiliyor. Krizin etkisi ortadan kalkmaya başlayınca, gelir dağılımı bozukluğu yeniden ortaya çıkmıştır. 2007 sonrasındaki hafif düzelme de yine bir krizin, küresel krizin etkisidir. Veriler Bakan Babacan’ın “ 2002'den bugüne kadar Türkiye'de zenginle fakir arasındaki fark gittikçe düşmekte, gelir dağılımı düzelmektedir” iddiasını yalanlıyor. Genel olarak diyebileceğimiz şudur: Türkiye’de gelir dağılımı oldukça adaletsizdir. Dünya ülkelerinde genel olarak 0.25 ile 0.50 arasında değişen katsayı Türkiye’de 0.40’ın altına inmiyor. Tablo 1: Türkiye’de Gini Katsayısı (2002-2011) 2002 0.44 2007 0.41 2003 0.42 2008 0.41 2004 0.40 2009 0.42 2005 0.38 2010 0.40 2006 0.43 2011 0.40 c) Gelir paylaşımında adalet bakımından Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin çok gerisinde bulunuyoruz. 2010 itibarıyla AB'deki Gini katsayısı ortalama 0,305’dir. Dünyada gelir dağılımı adaletinde en iyi düzeyde bulunan Kuzey Avrupa ile ise, aramızda uçurum var: Gini katsayısı, bu bölgedeki ülkelerden İsveç'te 0,244, Finlandiya'da 0,258’dir[ii]. Eski sosyalist ülkelerin çoğunda da Gini katsayılarının düşük olduğu görülüyor. Almanya, gelişmiş ekonomiler arasında 0,28’lik oranla gelirin en âdil dağıldığı ülke. İngiltere’de biraz yüksek: 0,34. ABD’de 0,41, Meksika’da 0.48, Şili’de 0,50. II) Gelir adaletsizliğinin kendini ele verdiği alanlardan biri de bankalardaki mevduat dağılımıdır. Tahmin edileceği gibi Türkiye’de ezici çoğunluğun mevduatı küçüktür, buna karşılık aslan payı sayıca az olan mutlu azınlığa aittir. Şöyle ki Ocak 2012 itibariyle toplam mevduat 681 milyar TL idi. Bu mevduatın yüzde 5’i 50 milyon adet hesapta toplanırken, yüzde 47’si 1 milyon TL’nin üzerinde olan 45 bin adet hesapta toplanıyordu! Somutlaştıralım: Bir yanda milyonlar için sadece 5 ton ekmek, öbür yanda sadece binler için 47 ton ekmek!... Bu nasıl bir dağılım, nasıl bir düzen, nasıl bir adalet?... Türkiye’de AKP hükümeti döneminde zenginler çoğaldı: Milyonerler arasına son 1 yılda 10 609 kişi daha katıldı. Bunların, hesaplarında tuttukları mevduat 60,3 milyar TL artış kaydetti. 2011 yılının ilk 8 ayı itibariyle milyonerlerin toplam mevduat hesaplarındaki tutar 2010 yılı sonuna göre 28,7 milyar TL artarken, 8 aylık dönemde milyoner mudi sayısı 7 922 kişi arttı[iii]. III) Gelir eşitsizliğinin bir diğer yansıması da ülkedeki milyarderlerin giderek palazlanması ve sayıca artmalarıdır. Oturduğu ev dışında nakde çevrilebilir 1 milyon dolar varlığı olan kişi, dünyanın her yerinde ‘zengin’ olarak kabul ediliyor. Forbes dergisinin 2008 zenginler listesine göre Türkiye’de 1 milyar dolar serveti olan kişi sayısı 21... Bu rakam Japonya’da 19 kişi!... Görüyorsunuz, öyle her alanda başarısız değiliz, dünyanın ekonomik devlerinden Japonya’ya nasıl da fark atmışız milyarder yaratmakta! Türkiye’nin en zengin ailelerinin mal varlığı 2007 yılı verilerine göre, 170 milyar doları aşmış bulunuyordu. Bunların aylık geliri ise Türkiye ortalamasının 50 katıydı. Ekonomist dergisinin 2011 verileri ise en zenginlerin, servetlerini katladığını ortaya koyuyor: En zengin 100 ailenin serveti, önceki yıla oranla yüzde 25 artarak 216 milyar dolara yükselmiş bulunuyor. Bu rakam 750 milyar dolar civarında olan millî gelirimizin yaklaşık üçte birini oluşturmaktadır. Yani 19.7 milyon ailenin bulunduğu Türkiye’de en zengin 100 aile 216 milyar dolarlık servetiyle milli gelirin yüzde 30’unu alıyor. Geri kalan yüzde 70’ini ise 19.6 milyon aile bölüşüyor[iv]. Ne adalet değil mi ya!... Ve para… Çoğu neredeyse, o tarafa akıyor, hem de hızlanarak akıyor. IV) Gelir dağılımı bir ülkede etkinlik sorunu (kaynakların etkin kullanılması) ile ilgilidir. Çünkü kaynakların etkin kullanılması; yalnızca kaynakların en uygun amaçlara yönlendirilmesi, en tasarruflu şekilde kullanılması, üretimin en uygun tekniklerle yapılması sorunlarından ibaret değildir; o, aynı zamanda, toplam gelirin ülke insanları arasında âdil bir şekilde paylaşılması sorunudur. Gelir dağılımının eşitsiz olmasının, millî gelirin âdil dağılmamasının birçok negatif etkisi var: Örneğin, ekonomik büyümeyi olumsuz etkiler. Yiyecek, giyecek ve barınma gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılayamayan, eğitim ile sağlık hizmetlerinden yararlanamayan bireylerin nüfus içindeki oranını artırır. Bu da sosyal huzursuzluğa yol açar, suç işleme oranını yükseltir. Çocuk ölümlerini artırır. Olumsuz ekonomik ve sosyal çevre koşullarında doğup büyüyen çocukların zihinsel ve fiziksel gelişimini olumsuz olarak etkiler. Şüphesiz ki, dünyadaki gerilimlerin, savaşların, iç çatışmaların en önemli sebeplerinden biridir gelirin adaletsiz dağılımı… Buna karşı tek çözüm de ulusal ve küresel ölçekte bir azınlık lehine işleyen kapitalist sisteme, onun canavarlaşmış şekli olan emperyalist düzene son verilmesidir. Bir ülkede hükümetlerin başta gelen görevlerinden biri işsizliği azaltmak ise, bir görevi de gelir adaletsizliğini azaltmaktır. Türkiye’de 10 yıldır iktidarda bulunan AKP hükümeti işsizlik sorununda olduğu kadar, gelir adaletsizliğini azaltmada da tam bir başarısızlık tablosu sergilemiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşünceni Paylaş.Sorgulayalım.